Irak’ta Mart 2010 seçimlerinden sonra günümüze dek hükümet kurulamadı. Hükümet kurma müzakereleri devam ederken, Temmuz ayında Irak’ta yapılan saldırılar sonucunda son iki yılın en yüksek ölü sayısı ortaya çıktı. Irak’taki istikrarsız devlet yapılanması ortadayken ABD’nin Ağustos ayının başında şehirlerde bulunan son muharip güçlerini de bu ülkeden çekmesiyle birlikte, Irak’ın geleceği tekrar tartışılmaya başlandı.
Çünkü Irak’ta hala güçsüz bir devlet yapılanması var ve bu durum ABD’siz bir Irak’ı komşu ülkelerin müdahalesine açık bir hale getirmektedir. Tüm bu gelişmeler Türkiye’nin bölgedeki konumu ve politikaları üzerine düşünmemizi gerektirmektedir. Çünkü Türkiye, sorunlu bir ülke olan Irak’a komşu olma durumunu ve coğrafi konumunu kendisi için avantajlı bir hale getirebilir veya gerekli politikaları üretemeyerek bu konumundan olumsuz yönde etkilenebilir.
Türkiye’nin Jeopolitik Yaklaşımı
Türkiye’nin son dönem dış politikası Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından şekillendirilmektedir. Davutoğlu “Stratejik Derinlik” isimli çalışmasında Türkiye’nin jeopolitik yaklaşımının nasıl olması gerektiği üzerine düşüncelerini belirtmiştir. Dışişleri Bakanı öncelikle Türkiye’nin kendi kara havzasında gelişen olaylara yabancı kalmaması ve aktif bir politika izlemesi gerektiğini belirtmektedir. Bu yaklaşıma göre; Türkiye kendi bölgesine yabancılaşamaz, kendisi için tehlike oluşturabilecek durumları engellemek adına tedbirlerini önceden alabilir ve bölgede aktif bir ülke olarak uluslararası konumunu güçlendirebilir.(1) Türk Dışişleri Bakanı’na göre kendi bölgesinde etkili olmayan bir Türkiye’nin dünyaya açılması kolay olmayacaktır.
Davutoğlu Türkiye’nin jeopolitik konumunun önemini koruması için bölge diplomasisini dinamik bir şekilde, gelişmelere göre yeniden yorumlaması gerekliliğini belirtiyor. Ayrıca Ahmet Davutoğlu coğrafi konumun sabit bir faktör olduğunu ve gelişmelere göre bölgedeki siyasetimizi değiştirip bu coğrafyanın avantajlarını kullanmamız gerektiğini savunuyor.(2) Bilindiği gibi ABD’nin 2003’teki işgalinden günümüze dek Türkiye’nin başta Kuzey Irak konusunda olmak üzere Irak politikasında bazı değişimler yaşanmıştır. Bu değişimleri belki de Davutoğlu’nun bu analizi çerçevesinde değerlendirmek gerekir.
Türkiye’nin Çok Boyutlu Irak Diplomasisi
Türkiye Irak’a komşu olan diğer ülkelerden farklı olarak Irak’taki tüm gruplarla diplomatik ilişki kurabilen tek ülkedir. Örneğin İran, Suriye, Arabistan ve Ürdün’ün gelecekte Irak’ta yaşanacak bir çatışmada tarafsız kalacaklarını veya iç siyaseti olumsuz yönde etkileyecek faaliyetleri desteklemeyeceklerini söyleyemeyiz. Dolaysıyla Türkiye bölgede Irak için gizli dosyası bulunmayan güvenilir bir ülke imajını vermektedir. Türkiye’nin Irak’taki tüm gruplara eşit mesafede olduğunu net bir biçimde belirtemeyiz. Ancak Türkiye tüm gruplarla görüşebilmekte ve fikir alışverişinde bulunabilmektedir. Sadece hükümetlerarası bir ilişkiyi tercih etmeyen Türkiye, özellikle 2008’den sonra Kuzey Irak’ta oluşan Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile de ilişkilerini geliştirerek, Irak’ta çok boyutlu diplomasi uygulamaya devam etmektedir.
Irak siyasetinde etkin olan Şii, Kürt ve ulusalcı Sünni gruplar bulunmaktadır. Bu gruplar da kendi içinde bölünmüş durumdadır. Örneğin ABD işgalinden sonra bir arada hareket eden Şiiler günümüzde Maliki grubu, Sadr grubu ve Hekim grubu olmak üzere birkaç farklı grup tarafından temsil edilmektedir. Bu durum Kürtler ve ulusalcı Sünniler için de geçerlidir. Türkiye bu gruplarla tek tek görüşmekte ve çıkar birliği bulduğu gruplarla daha yakın ilişkiler kurmaya çalışmaktadır.
Günümüzde Şii gruplar arasında öne çıkan grup Irak Başbakanı Nuri al-Maliki’nin grubudur. Hükümetlerarası ilişkiler çerçevesinde Türkiye ve Maliki arasında görüşmeler yapılmaktadır. Maliki döneminde Türkiye ve Irak arasında stratejik işbirliği anlaşması imzalanmıştır. Şii gruplardan bir diğeri Mukteda al-Sadr başkanlığında Sadr grubudur. ABD işgalinin ilk günlerinden beri Irak’ın bölünmezliği ve Kerkük’ün statüsü gibi konularda Türkiye ile ortak bir düşünceye sahip olan Sadr’ın, Türkiye ile iyi ilişkileri bulunmaktadır.(3) Son olarak, bu yılın başında İran’a yakınlığı ile bilinen Ammar al-Hekim Türkiye’yi ziyaret etmiştir. Hekim Türkiye’de yaptığı konuşmasında Türkiye’nin bölgedeki tarihi rolüne değinmiş ve Türkiye – Irak ilişkilerin geliştirilmesi gerektiğini savunmuştur.(4)
Türkiye’nin, Irak’ta ABD’nin işgalinden sonra siyasetten çekilen Sünni grupların yeniden Irak siyasetinde rol almalarında önemli bir katkısı olmuştur. Türkiye özellikle 2005 yılında Irak’ta yapılan seçimlere Sünni grupların seçimlere katılmalarını sağlayarak ABD’nin takdirini toplamıştı.(5) Yine geçtiğimiz yıl (2009) Mayıs ayında Türkiye, Sünni direnişçilerin yasamaya dâhil olmaları amacıyla ABD ile yapılan müzakerelere arabulucu oldu. Tüm bu çabalar sonucunda Sünni gruplar meşru siyasi yapılara kanalize olmuş ve son parlamento seçimlerinde başarılı sonuçlar elde etmişlerdir.
Sünni ve Şii gruplardan sonra 2008 yılında Türkiye, Kuzey Irak’ta bulunan Bölgesel Kürdistan Yönetimi ile de ilişkilerini geliştirmiştir. Türkiye 2008 yılına kadar KBY ile ilişkilerini güvenlik eksenli geliştirmiş ama bu dönemden sonra ilişkilerini yeniden formüle etmiştir. Çünkü Türkiye’nin, KBY ile terör konusunda işbirliği yapabileceği inancı artmıştır. KYB’nin de bu yakınlaşmaya sıcak bakmasının en önemli nedeni Türkiye ile kurulan ticari ilişkiler ve ABD’nin artık kendilerini Irak’ta Sünni ve Şii gruplara karşı korumacı bir tavrının olmaması veya Bağdat’a daha çok önem vermesidir. KYB’nin işbirliği yapabileceği alternatiflere bakıldığında da Suriye ve İran’a göre Türkiye’nin işbirliği için daha uygun bir ülke olduğu söylenebilir. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve Devlet Bakanı Zafer Çağlayan 2009 yılında bölgeye resmi ziyaret yaparak yakınlaşmayı açık bir dille ifade etmişlerdir.(6) Bu ziyaret ve bölgeye yönelik politika değişimi ile Türkiye, Irak’ta bütün gruplar ile siyasi ilişki kurabilen tek ülke konumuna gelmiştir.
Irak’ta İç Çatışma Olasılıkları ve Irak’ın Komşu Ülkeleri
SOFA anlaşmasına göre ABD 2011 yılının sonunda Irak’tan çekilecek. Ancak günümüzde soruna neden olmayan veya üstü örtülen bazı konuların ABD’nin çekilmesinden sonra ortaya çıkması bekleniyor. Örneğin Araplar ve Kürtler arasında hala çözümlenmemiş konular var. Bunlardan biri KBY’nin sınırlarının hala belli olmaması. KBY’nin oluşturduğu anayasaya göre Musul, Kerkük ve Diyale illeri Kürt bölgesi olarak kabul ediliyor. Ancak bu durum başta Musul’daki Araplar olmak üzere Iraklılar tarafından kabul görmeyecektir. Yine Kürtler ile Araplar arasında yaşanacak diğer bir çatışma alanı ülkede hala belirlenemeyen federal yönetim ile merkezi yönetim arasındaki yetki sorunudur. Diğer bir ifade ile Bağdat ve Erbil arasındaki yetki sorunu. Başta petrol gelirlerinin paylaşımı olmak üzere yerel ve merkezi yönetimlerin yetki sınırlarında belirsizlikler bulunmaktadır. Günümüzde ABD’nin varlığında daha kontrollü hareket eden bu gruplar, ABD’den sonra agresif politikalar izlediklerinde çatışma olasılığını arttırmaktadırlar.
Diğer bir çatışma alanı mezhepsel nedenlerden olabilir. Bu mezhepsel çatışma nedeni sadece iç dinamiklerden kaynaklanmayabilir. Irak’taki yönetimden memnun olmayan Irak’a komşu ülkeler de bu çatışmada yönlendirici bir role soyunabilir. Unutulmamalı ki Irak’ta güçlü bir merkezi yapı olmadığı için Irak, komşuların müdahalesine açık bir ülke konumundadır. Bu tezi Irakiyye Partisi’nin başkanı ve başbakan adayı olan Allavi son dönemde verdiği demeçlerle doğrulamaktadır. Allavi’ye göre Irak’ta seçimlerden sonra hükümet kurulamamasının nedenlerinden biri, ABD’nin İran’ın da rıza göstereceği bir Irak hükümeti oluşturma isteğidir.(7) Çünkü ABD sonrası istikrarlı bir Irak için İran’ın iyi ilişkiler kurabileceği bir hükümet gerekmektedir. İran’dan yola çıkarak, Irak’a komşu ülkeler bağlamında, gelecekte Irak’ta yaşanabilecek bir çatışmada hangi ülke veya ülkeler bu çatışmayı önceden önleyebilir veya çatışmaya müdahale edebilir sorusu akla gelmektedir.
İlk olarak İran’dan söz edecek olursak, İran açık bir şekilde Irak’taki gruplar arasında Şii yanlısı bir politika izlemektedir. Özellikle Bedr Tugayları gibi Şii milis güçlerin İran tarafından eğitildiğini düşünürsek, İran’ın gelecekte Irak’ta yaşanabilecek bir iç çatışmada tarafsız kalacağını söyleyemeyiz.(8) Irak’a komşu diğer ülkelerden Arabistan ve Ürdün, Irak’ta yaşanabilecek bir iç çatışmayı istememektedirler. Arabistan bu çatışmanın gelecekte kendi toplumunda bir yansıması olmasından kaygılanmaktadır. Ürdün ise bu çatışmaların sonucunda ortaya çıkacak göçmen sorunundan çekinmektedir.(9) Ancak bu iki ülkede, Irak’taki aşiretler ile akraba Sünni aşiretler bulunmaktadır. Dolayısıyla bu ülkeler Irak’taki gruplar arasında tarafsız kalamamaktadır. Irak’ın geleceğinde söz sahibi olabilecek bir diğer ülke olan Suriye, Irak’taki tüm gruplarla iyi ilişkiler kurmayı amaçlamakta ancak başta Başbakan Maliki tarafından olmak üzere çeşitli gruplarca teröre verdiği destek nedeniyle eleştirilmektedir. Görüldüğü gibi bölgede Türkiye dışındaki ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda Irak’ı kaynar kazana atma ihtimali bulunmaktadır. Bu durum Irak’ın istikrarı ve bölgedeki dengeler açısından Türkiye’nin önemini artırmaktadır.
Sonuç Yerine: Türkiye’nin Artan Jeopolitik Önemi
Irak’ın geleceği ve Türkiye’nin buradaki rolünü daha iyi anlamamız için Irak’ın yakın geçmişini ve özellikle ABD işgalinden sonraki siyasi süreci iyi analiz etmemiz gerekiyor. Irak’ta istikrarsız siyasi yapının nedeni ABD’nin uyguladığı “Baasızlaştırma” politikasına dayanmaktadır. Irak’ta Baas döneminde parti-devlet yapısı bulunmasından dolayı Baas Partisi mensubu insanların tasfiye edilmesi aslında Irak’ta devlet kurumunun yok edilmesine yol açmıştır. O günden bugüne dek Irak’ta geçen yedi yılda devletleşme evrimi tamamlanamadı. Bu nedenle Irak, özellikle ABD’nin ayrılmasından sonra bir otorite boşluğu ve bölge devletlerinin etkisi altında kalma tehlikesini yaşıyor.
Türkiye bölgede Irak’ta oluşacak otorite boşluğunu diplomatik ve barışçıl yöntemlerle doldurabilecek; Irak’taki Şii, Sünni ve Kürt gruplarıyla diplomatik ilişkiler kuran ve iyi ilişkileri olan tek ülkedir. Ayrıca Türkiye’nin Irak politikası diğer ülkeler açısından tehdit oluşturmadığından bölge ülkeleri Türkiye’nin öncülüğünden rahatsız olmayacak ve Türkiye’den bu konuda aktif bir politika beklentisinde olacaklardır. Çünkü Irak’ta yaşanabilecek bir çatışmanın bölgedeki diğer ülkelere sıçrama tehlikesi bulunmaktadır. Batı ülkeleri de aynı şekilde demokratik ve serbest piyasa ekonomisini uygulayan bir Türkiye’nin ABD’den sonra Irak’ta daha çok etkin olmasını bekleyecektir. Çünkü Irak’ta yaşanabilecek bir çatışma başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin de bölgedeki çıkarlarını zedeleyecektir. Tüm bu koşulları düşündüğümüzde, Türkiye’nin Irak’ta uyguladığı çok boyutlu diplomasi nedeniyle gelecekte jeopolitik öneminin artacağını söyleyebiliriz.
Dipnotlar:
1. Ahmet Davutoğlu, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, 2001, s.119
2. Davutoğlu, A.g.e, s. 115 – 117.
3. http://www.orsam.org.tr/tr/orsamkonukgoster.aspx?ID=187, 17.08.2010.
4. http://www.orsam.org.tr/tr/etkinlikgoster.aspx?ID=84, 09.12.2009.
5. http://www.taraf.com.tr/amberin-zaman/makale-ahmet-davutoglu.htm, 24.07.2009.
6. Özden Zeynep Oktav, Çok Boyutlu Türk Dış Politikasına Bir Örnek: Türkiye-Irak-Bölgesel Kürt Yönetimi Arasında Gelişen İlişkiler ve Nedenleri, Ortadoğu Etütleri, Ocak 2010, Cilt 1, Sayı 2, s.58 – 64.
7. http://www.aljazeera.net/NR/exeres/F2F4720C-30B8-4C23-A566-E55F283232C6.htm?GoogleStatID=1, 23.08.2010.
8. Kenneth Katzman, Iran’s Influence in Iraq, CRS Report for Congress, 30.11.2005.
9. Congressional Research Service, Iraq: Regional Perspectives and U.S. Policy, October 6, 2009, s.27-28
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder