Emin SALİHİ |
03/08/2010 09:10 |
Son dönemde Türk dış politikasında yaşanan gelişmeler sonucunda Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşıp Doğu’ya mı kaydığı soruları yoğun bir şekilde sorulmaktadır. Türkiye’nin Batı veya Doğu’dan birini seçmek zorundaymış gibi düşünüp, Doğu’ya kaydığını düşünenler; Türkiye’nin, AB ile müzakeresindeki yavaşlamayı, İran konusunda Batı ile oluşan anlaşmazlıklarını ve Ortadoğu’da İsrail ile yaşadığı sorunları gerekçe olarak göstermektedir.
Türkiye’nin dış politikada ekseninin değiştiğini belirtenler, düşüncelerini desteklemek için, Türkiye hükümetinin İslami bir ideolojiden geldiğini ve son dönemde Arap ülkeleri ile ilişkilerini bu nedenle geliştirdiğini vurgulamaktadırlar.
Ancak bir ülkenin dış politikasını analiz etmek için, o ülkedeki karar alıcıları değerlendirmekten daha fazlası gerektiğini düşünüyorum. Dünya’da hüküm süren siyasi durum (konjonktür) veya gelişmeler, buna paralel olarak bölgede gelişen siyasi dinamikler ve bunların doğurduğu ekonomik sonuçlar ülkelerin dış politika planlarını şekillendiren önemli yan etkenlerdir. Bu nedenle Türkiye’nin son dönem dış politikasına biraz da bu pencereden bakılmalı ve tekrar değerlendirilmelidir.
Bu dönemde ekonomiyi etkileyen diğer bir faktör petrol fiyatları olmuştur. ABD’nin Irak müdahalesi, İran ile yaşanan sorunlar ve benzer nedenlerden dolayı süreç içerisinde petrolün varil fiyatı 30 Dolardan 80 Dolara yükselmiştir. Petrol fiyatlarındaki artış, Körfez sermayesinin ciddi bir şekilde artmasına neden olmuştur.(4) ABD’den çekilen paralar ve petrolün getirdiği sermaye artışı nedeniyle Körfez ülkeleri, yatırım yapabilecekleri yeni gelişmekte olan ülkeler arayışına girmiştir.
Aynı şekilde, Türkiye’de 2002 yılından sonra yaşanan bazı yeni siyasi gelişmeler, Körfez ülkeleri ile olan ilişkileri olumlu yönde etkilemiştir. Türkiye’de 2002 genel seçimler sonrası iktidar değişimi yaşanmıştır. Yeni dönemde Ak Parti tek başına iktidar olma başarısı göstermiştir. Ak Parti’nin eylem planında yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekmek, Türkiye ekonomisi için önemli bir yer tutmaktaydı ve bu nedenle Türkiye Körfez sermayesine önem vermekteydi. Yine bu dönemde Türkiye–AB müzakereleri hız kazanmıştı ve bu durum yatırım için Türkiye’ye olan güveni artırmıştı. Son olarak, Türkiye’nin, Irak müdahalesi sürecinde ABD’ye karşı olan toplumsal tavrı, bölge ülkeleri tarafından Türkiye’ye karşı olan sempati ve ilgiyi artırmıştı. Konjonktürün getirdiği tüm bu yeni gelişmeler, Türkiye–Körfez Arap ülkeleri arsındaki ilişkinin artmasını sağladı.
Körfez Sermayesi
Körfez Arap ülkeleri; Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Suudi Arabistan, Umman Sultanlığı, Kuveyt, Yemen ve Katar devletlerinden oluşmaktadır. Yemen dışındaki ülkeler kendi aralarında “Arap Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi” oluşturmuşlardır. Konseyin merkezi Riyad’ta bulunmakta ve başlıca amacı körfez ülkeleri arasında ekonomik alanda işbirliği sağlamaktır.(5) Körfez ülkelerinin ana gelir kaynağı doğal kaynaklardan oluşan gelirleridir çünkü bu ülkelerde dünya petrol rezervlerinin %40’ı ve doğalgaz rezervlerinin %22’si bulunmaktadır.(6) Ancak körfez ülkeleri yatırımcıları, petrol dışında diğer sektörlerde bulunmakta ve sermayelerini değerlendirmektedir. Diğer yatırım alanları ise bankacılık, gayrimenkul, telekomünikasyon, hava taşımacılığı, enerji ve konaklama (inşaat) sektörleridir.(7) Buralardan elde edilen sermaye gelirleri sonucu oluşan toplam sermayenin büyüklüğü ile ilgili değişik bilgiler bulunmaktadır. Bu sayılar genellikle 800 Milyar ve 1,5 Trilyon Dolar arasındadır.
Körfez Ülkelerinin Türkiye’deki Yatırımları
Körfez Arap sermayesi 11 Eylül olayından sonra Türkiye’deki yatırımlarını artırmıştır. Hazine verilerine göre yatırımlar 2001 yılından itibaren 30 Milyar Doları bulmuş durumdadır.(8) Finans sektörü, körfez sermayedarlarının yatırım yaptığı en dikkat çekici alan olmuştur. Körfez ülkelerinin Türkiye’deki sermaye yatırımlarına örnek olarak şunları sayabiliriz;
Körfez Arap ülkelerinin yatırım için Türkiye’de ilgilerini çeken diğer bir alan gayrimenkul sektörüdür. Körfez sermayesinin gayrimenkul alanında en çarpıcı alımı Cevahir Alışveriş Merkezi ile oldu. Kuveyt sermayeli St. Martins Property, Türkiye’nin en büyük alışveriş merkezini 750 Milyon Dolara satın aldı.(11) Körfez işadamlarının bu sektördeki yatırımlarının artacağı beklenmektedir. Çünkü son dönemde Türkiye’de gayrimenkul yatırım yapabilecek körfez işadamlarıyla toplantılar yapılmakta ve onlara fırsatlar sunulmaktadır. Bu toplantılar sonucunda yapılan iş anlaşmalarıyla birlikte, önümüzdeki üç yılda Körfez işadamlarının gayrimenkul alanında Türkiye’de 10 Milyar Dolarlık yatırım yapacağı öngörülmektedir.(12)
Körfez sermayesi finans, gayrimenkul ve telekomünikasyon sektöründe yapmak istedikleri yatırımlar ile gündeme geldiler. Ancak önümüzdeki dönemde başta enerji sektörü olmak üzere Körfez işadamlarının birçok alanda yatırım yapması bekleniyor. Şimdiye dek 30 Milyar Doların üstünde yapılan yatırımlar, ekonomik krizin var olduğu bu dönmede, Türkiye için önem taşımaktadır. Bu nedenle Türkiye, bu yatırımların artarak devam etmesi için özen göstermekte ve bu yönde çalışmalar yapmaktadır.
Türkiye’nin Körfez Ülkeleri ile İlişkilerini Geliştirme Politikaları
Körfez yatırımcıları, daha önce de sözünü ettiğimiz gibi 11 Eylül olayları sonrası yeni pazar arayışlarına girmiştir. Türkiye de bu arayışlara cevap vermek ve dış sermayeyi Türkiye’ye çekmek için bazı çalışmalar yapmıştır. Bu doğrultuda Türkiye, Körfez ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmış ve Türkiye’nin yatırım için önemli bir ülke olduğunu Körfez ülkelerine anlatmaya çalışmıştır. Bu çalışmalardan en önemlilerinden biri, 2003 sonrası yapılmaya başlanan Türk–Arap Ekonomi Forumlarıdır. Forum Başbakan’ın himayesinde, Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu ve Arap iş dünyasının önde gelen yayın ve organizasyon grubu olan Al-Iktissad wal Aamal tarafından gerçekleştirilmiştir.(13) Ekonomi forumlarının beşincisi geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleşti ve buna benzer bir şekilde bakanlıklar düzeyinde de pek çok forumlar oluşturulmaktadır.
Türkiye’nin çalışmaları sadece hükümet düzeyinde devam etmemektedir. Örneğin bu yılın haziran ayında Cumhurbaşkanı başdanışmanı Erşat Hürmüzlü başkanlığında altı körfez ülkesinin Türkiye Büyükelçileri ile bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda Körfez ülkelerinin Türkiye’de tarım ve turizm sektörlerinde yapabilecekleri yatırımlar hakkında bilgi verilmiştir.(14) Forumlar ve toplantılar dışında de Türkiye Körfez ülkeleri ile ikili ilişkilerini ziyaretler ile geliştirmeye çalışmaktadır. Cumhurbaşkanı Abdullah gül, 13 yıl aradan sonra ilk defa Umman’ı 12 Nisan 2010 tarihinde ziyaret etmiştir. Bu ziyarette iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi yönünde müzakereler yapılmıştır.(15)
Sonuç Yerine: Türk Dış Politikasında Eksen Genişlemesi
Soğuk Savaş’ın ardından Türkiye bölgesel bir güç olabilmek için dış politikasında alternatiflerini artırmaya çalışmaktadır. Özellikle 1990’ların son döneminde, sol ve laik bir çizgide siyaset yapan, dönemin Dışişleri Bakanı İsmail Cem tarafından bu düşünce açık bir şekilde belirtilmektedir. Cem, Türkiye’nin tarihsel olarak bölgesinde merkezi bir ülke olduğunu ve bunun getirdiği avantajlarla çevresindeki ülkelere daha iyi siyasi ve ekonomik ilişkiler geliştirmesi gerektiğini belirtmiştir.(16) Ancak gerek dönemin hükümet istikrarsızlıklarının dış politikaya yansıması, gerekse Türkiye’nin İsrail ile olan iyi ilişkilerinin bölgedeki konjonktüre etkisi, Türkiye’nin komşuları ve bulunduğu bölge ile yakın bir ilişki kurmasını zorlaştırmıştır.
Ancak 2001 sonrası dünyada gelişen siyasi ve ekonomik olaylar Türkiye’nin bölgesi ile daha yakın ilişkiler kurmasını sağlamıştır. Türkiye’nin özellikle Arap ülkeleri ile kurduğu iyi ilişkiler Türk dış politikasında eksen tartışmalarını doğurmuştur. Bazı kesimler tarafından bu yakınlaşma Türkiye’nin Batı’dan uzaklaşmaya başladığı ve Doğu’ya yaklaştığı şeklinde yorumlanmıştır. Bununla birlikte Türkiye’deki hükümete yakın olan sermaye grupları ile Arap sermayesi arasında oluşan ortaklıkların, Türk dış politikasını etkileyeceği kaygısı artmıştır. Ancak uluslararası konjonktüre, Türkiye’nin ekonomi politikasına ve Türkiye’nin Arap ülkelerle ilişkisini geliştirirken ön plana çıkan özelliğine bakacak olursak, bu kaygının yersiz olduğu anlaşılacaktır.
Öncelikle Ortadoğu ülkeleri Türkiye’yi Batı’ya açılan bir pencere olarak görmektedir. Bunu çok iyi farkında olan Türkiye, Batı ile ilişkileri her zaman öncelik verecektir. Çünkü bölgede, Türkiye’yi faklı kılan ve yatırımları Türkiye’ye yönelten etken, Türkiye’nin Batılı bir ülke olmasıdır. Bunun dışında Türkiye’nin politikasını anlamak için Türkiye–Rusya ilişkilerine de bakabiliriz. Rusya 2008 yılının ardından, Almanya’yı geçerek Türkiye’nin en büyük ticari ortağı olmuştur. Aynı şekilde bu döneme kadar Batılı ülkeler, Türkiye’nin dış ticaretinin üçte ikisine hâkimdi. Ancak bu oran günümüzde yüzde 50’ye düşmüştür.(17) Yani ekonomik ilişkiler sadece Körfez ülkeleri ile gelişmemiştir. Son dönemde Batı dünyasında yaşanan ekonomik krizi düşündüğümüzde, Türk dış politikasının olumlu yanlarını daha iyi görebiliriz. Özellikle Rusya örneğinden yola çıkarak, son dönem Türk dış politikasında ideolojilerden dolayı bir eksen kaymasının olmadığını belirtebiliriz. Türkiye bu dönemde bölgesel bir güç olarak alternatiflerini genişletmiş ve dış politikasında bir eksen genişlemesi oluşturmuştur.
Dipnotlar:
(1)http://news.bbc.co.uk/hi/arabic/in_depth/2005/correspondents/newsid_5334000/5334940.stm, 11.09.2006. |
21 Ekim 2010 Perşembe
Türk Dış Politikasının Eksen Genişlemesinde Körfez Sermayesinin Etkisi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder