Ancak bu süreçte geçmişte yaşanan Türk-Arap yakınlaşmasından farklı olarak Türkiye, imajını bölge ülkelerinde düzeltmeye çabalamıştır. Çünkü Türkiye’nin bölgede bu politikasını sürdürebilir bir hale getirmesi için ülke imajını bölge halkının algısında olumlu bir hale getirmelidir. İşbirliğinin artırılması için Türkiye’nin bölgedeki imajı önemlidir. Çünkü çatışmalar ne kadar önyargıdan besleniyorsa, işbirliği de o kadar karşılıklı güvenden beslenir. Türkiye’nin bölgesinde merkez bir ülke olabilmesi için bölgede olumlu bir imajının olması gerekir.
Bu nedenle Davutoğlu, Türk dış politikası yapılanmasında siyasi ve ekonomik unsurlar kadar ülkenin imajı konusuna da önem vermektedir. Bu politikanın amacı, Türkiye’ye karşı olan önyargıları yıkmak ve oluşan güven ortamında işbirliğini artırmaktır. Türkiye’nin imaj değişimi çerçevesinde son dönemdeki gelişmeleri bazı başlıklar altında toplayabiliriz. Bunlar; siyasi gelişmeler, medya alanında yaşanan değişimler, eğitim kitaplarındaki Türkiye imajının değişimi ve bölgede ülkeler arası dolaşımın artmasıdır. Bunların her biri Türkiye’nin bölgedeki yeni imajını etkilemiştir.
Son Dönem Türk–Arap İlişkileri Türklerin kurduğu Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli etnik gruplardan biri Araplardı. Bu iki millet arsında yakın bir kültür olmasına rağmen Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde yaşanan çatışmalar, iki millet arasındaki soğukluğu son döneme dek beslemiştir. Modern devletlerin kurulmasından sonra da Arap–İsrail meselesinde ve Soğuk Savaş döneminde Arap ülkeleri ile Türkiye’nin ortak bir politikası olmamasından dolayı bu ülkeler yakınlaşma ihtiyacı ve olanağı bulamamışlardır. Örneğin Türkiye, Arap ülkelerinin tepkisine rağmen 1949 yılında İsrail’i tanımıştır. Yine Soğuk Savaş döneminde Türkiye daha çok Batı yanlısı bir politika izlemiş ve bu nedenle başta Mısır ve Suriye gibi Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirememiştir.
Ancak bazı dönemlerde Türkiye–İsrail ilişkileri gerilmiş ve Türkiye ile Arap ülkeleri bazı durumlarda ortak tavır almıştır. Türkiye ve İsrail arasındaki ilk kriz 1956 yılında yaşanmıştır. Çünkü Türkiye’nin Irak ile karşılıklı işbirliği anlaşması imzalaması İsrail’in tepkisini çekmiştir. Türkiye 1967 ve 1973 savaşlarından sonra da İsrail ile sorunlar yaşamıştır. Bu savaşlardan sonra Türkiye, İsrail’in BM’den ihracını isteyen İslam Konferansı kararına katılmış ve bu dönemde Araplar ile ortak bir siyasi tavır almıştır. İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesinden sonra Türkiye yine tepkisini göstermiş ve İsrail’deki başkonsolosluğunu kapatma kararı almıştır. (1) Bu dönemlerde Türkiye’nin bölgedeki Arap ülkeleriyle yakınlaşmasına rağmen 90’lı yıllarda ilişkiler tekrar bozuldu. İlişkilerin kötüleşmesinde Suriye’nin su sorunu neden olmuştur. Türkiye’nin yeterince su vermediğini düşünen Suriye arkasına Arap Birliğini alarak Türkiye’ye su konusunda baskı yapmıştır. Bu dönemde Türkiye–İsrail yakınlaşması da Arap ülkeleri tarafından Türkiye’ye karşı olan olumsuz tavrın sürmesine neden olmuştur.
Son dönemde ABD’nin Irak İşgaline Türkiye’nin destek vermemesi ve ardından yaşanan bazı gelişmeler Türk–Arap ilişkilerinde yeni bir dönem başlattı. Bu dönemde gelişen diplomatik ve ticari ilişkiler ülkeleri birbirine yakınlaştırırken, 2008 yılında İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği saldırılar ve Türkiye’nin buna gösterdiği tepki Arap halkının da Türkiye’ye olan sempatisini artırmıştır. Son olarak, Başbakan Erdoğan’ın Davos Zirvesi’ndeki tavrı ve Türkiye’den Gazze’ye giden yardım filosunda öldürülen Türkler bu yakınlaşmanın artarak sürmesini sağlamıştır. Ancak bu dönemdeki yakınlaşmada geçmişten farklı olarak Türkiye’nin Arapların gözünde imajının değişmesine neden olmuştur. Bu durum hem süreç içerisinde yaşanan gelişmelerden kaynaklanmış hem de Türkiye’nin özel çabalarıyla gerçekleştirilmiştir.
Bu fotoğraf Suriye’nin ünlü Hamidiye Çarşısında çekilmiştir. Burada Suriyeliler Türkiye’nin Gazze’ye gönderdiği özgürlük filosundan dolayı hem Başbakan Erdoğan’ı kutlamakta hem de şehit olanların ailelerine başsağlığı dilemektedir. Halklar arsında gelişen duygusal bağlar bölgemizde sürdürülebilir bir işbirliği için oldukça önemlidir.
Medya Alanı Medya kurumu, ülkelerin olumlu veya olumsuz imajını yansıtması açısından oldukça önemli bir işlevi vardır. Arapların gözünden Türkiye’nin imajı için medyanın işlevi iki boyuttan değerlendirilebilir. Bunlardan birincisi, Siyasi medyanın kendi içinde yaşadığı değişimler ve bunun Türkiye’ye etkisidir. İkincisi ise televizyon programlarının ve dizilerinin toplumların birbirlerini daha yakından tanımaları ve ön yargıları yok etmeleri açısından olumlu katkılarıdır.
İletişim alanında gelişen teknoloji olanakları birden çok ülkede yayın yapan Arap haber ajanslarının ortaya çıkması sağladı. Uydu üzerinden yayın yapan bu kanallar yerel hükümetlerden daha az etkilenmektedirler. Diğer bir avantajları ise birçok ülkede temsilcilerinin bulunması ve haber kaynaklarının birinci ağızdan verebilmeleridir. El Cezire kanalı bu anlamda haber kanalı olarak öne çıkmaktadır. Bu iletişim ortamı vasıtasıyla Arap toplumunun talepleri ve düşünceleri daha belirgin bir şekilde ortaya çıkmıştır.(2) Sansürsüz ve Batı ülkelerinin haber ajanslarından bağımsız bir şekilde birinci ağızdan yapılan habercilik ülke halklarını birbirine daha da yakınlaştırmıştır. Örneğin Ürdün hükümeti, Türkiye’nin Arap meselesi olarak görülen konulara müdahale etmesinden rahatsızken Ürdün halkı Türkiye’ye destek vermektedir ve bunu rahatlıkla ifade edebilmektedir. Bu doğrultuda Arap toplumuna birinci ağızdan kendini tanıtmanın önemini bilen Türkiye, geçtiğimiz yıl bölge halkı için Arapça yayın yapan bir kanal kurmuştur.
Arapların medya aracılığıyla Türkiye’yi tanımalarını sağlayan diğer bir araç Türk dizileri olmuştur. Mısırlı bir din adamının bir Türk dizisine karşı verdiği fetva ülkemizde gündem oluşturmasına rağmen, Türk dizilerinin aslında iki toplumun birbirine yakınlaşmasında oldukça önemli bir katkısı bulunmaktadır. Nurçin Yıldız bir yazıda dizilerin bölgedeki etkisinden şöyle ifade etmiştir; “dizilerde aynı anda bir taraftan Batılı yaşam tarzı sergilenirken bir taraftan da hikâyenin dede ve torunun bir arada yaşadığı büyük bir aile etrafında cereyan etmesi, görücü usulüyle evlilik, Ramazan ayında oruç tutulması gibi ortak İslami/kültürel değerler işlenmektedir. Bu aynı ve farklı olma durumu da, Arap izleyicinin dizileri/hikâyeleri içselleştirmesine/sahiplenmesine neden olmaktadır”. (3) Dolayısıyla laik bir ülke olan Türkiye’nin sanılanın aksine geleneksel yaşam tarzından uzaklaşmadığı görülmüştür.
Eğitim Alanı Devletler ulusal kimlik oluşturmak için eğitim kurumlarında tarih eğitimini bir araç olarak kullanır. Ulusal kimliğin inşa sürecinde ötekileştirme oldukça sık kullanılan bir yöntemdir. Bu süreçte başkalarını tanımlayarak veya ötekileştirerek kendinize bir kimlik oluşturursunuz. Bu nedenle okullarda okutulan tarih kitapları kendinizi ve diğer milletleri tanımlamanız açısından oldukça önemlidir. Ülkeler hakkındaki ilk intibalardan biri okullarda okutulan tarih kitaplarından oluşur. Bölge ülkelerinin ders kitaplarının çoğunda Osmanlı İmparatorluğu, Türkler ve dolayısıyla Türkiye iyi bir şekilde tanıtılmamaktadır. Bu durum Türkiye’ye karşı olan önyargıları beslemiştir. Türkiye bunu düzeltme amacıyla çeşitli faaliyetlerde bulunmaktadır. Bunlardan biri İslam Tarih Sanat Kültür Araştırma Vakfı aracılığıyla yapılmaktadır. Buna göre Türkiye ve Arap Birliği’ne üye olan 22 ülke tarih kitaplarını tekrar gözden geçirecektir. Böylece Türkler ve Araplar 400 yıllık Osmanlı tarihini yeniden yazacak. Bu çalışmanın esas amacı ise barışçıl bir tarih yazmaktır.
Bu düşünce doğrultusunda ilk çalıma Türkiye ve Suriye arasında 2008 yılında başlatıldı. İki ülkenin Milli Eğitim Bakanlıkları tarafından görevlendirilen uzmanlar yaklaşık altı ay süren çalışmalar sonunda iki ülkenin ders kitaplarında bulunan düşmanca ifadeleri tespit etti ve düzeltme çalışmalarına başladı. Örneğin Suriye’nin sınırları ders kitaplarında tekrar gözden geçirilecek ve artık sınırlar Toroslar’dan başlamayacak. Aynı şekilde Arapları “geri bırakan ve sömüren” Osmanlı imajı tarih ders kitaplarında düzeltilecek.(4)
Buna benzer bir diğer çalışma Türkiye ve Irak arasında, Atatürk Araştırma Merkezi ve Irak Büyükelçiliği Kültür Ataşeliği işbirliği ile gerçekleşen “Yeni Bir Tarih Yazalım” sempozyumudur. Bu sempozyumun açılış konuşmasını yapan Devlet Bakanı Mehmet Aydın iki ülkenin tarih yazımına dikkat çekmiştir. Bakana göre her iki ülkenin tarih kitapları o ülkelerin zihniyetleri tarafından yazılmamıştır. Ülkelerin ulus inşası sürecinde yapılan ötekileştirme ikili ilişkilere zarar vermiştir. Ancak bundan sonra ortak yönler ön plana çıkarılacaktır. Bu doğrultuda, sempozyumun sonuç bildirgesinde belirtildiği gibi, iki ülke arasında ders kitaplarındaki ibareleri gözden geçirecek ve bilgilerin düzeltilmesi yönünde çalışacak bir komisyonun kurulmasına karar verilmiştir.(5)
Ülkeler Arası Dolaşım Dünyada işbirliği üzerine çalışan teorisyenlerden biri olan Karl Deutsch, işbirliği ortamı için karşılıklı yakınlık olmasını gerektiğini savunur. Karşılıklı yakınlığın ön koşullarından biri ise ülkeler arası seyahat miktarının fazla olmasıdır.(6) Çünkü seyahat miktarı arttıkça ülkelerde birbirini tanıyan insan sayısı artar. Ülke halklarının birbirlerini tanımaları, daha önceden ülkeler hakkında edinilmiş önyargıları kırmak ve daha da yakınlaşmak için en etkin yöntemdir.
Son dönemde ülkeler arsındaki dolaşımın artmasında birkaç neden bulunmaktadır. Öncelikle Türkiye’nin Arap medyasında çokça yer alması algıda seçiciliğe neden olmaktadır. Diğer bir neden, Arapların Türk dizilerinde gördükleri yerleri gidip yerinde görme isteğidir. Bu istekleri destekleyen devletlerin vize kaldırma yönündeki kararlarını da en başa koymamız gerekiyor. Özellikle son dönemde Suriye, Lübnan, Ürdün ve Libya’yla karşılıklı kaldırılan vize uygulamaları, ülke halkalarının daha rahat bir şekilde dolaşımını sağlamaktadır.
Gelişen bu olaylar sonucu Türkiye’ye gelen Arap turist sayısında ciddi bir artış gözlenmektedir. Yapılan tahminlere göre Arap turist sayısı bu yılın sonuna doğru bir milyonu geçecektir. Özellikle vizelerin kalkmasından sonra Suriye’den gelen turist sayısı dikkat çekmektedir. Geçtiğimiz yıl (2009) Suriye’den gelen turist sayısı 143 bin iken, bu yılın Temmuz ayına dek gelen turist sayısı 298 bini bulmuştur.(7)
Sonuç Yerine: Arap Ülkelerinde Türkiye’nin Artan Olumlu İmajı Arap ülkelerine giden Türk gazeteciler, yazarlar, işadamları ve sosyal bilimciler, Türkiye’nin bölgede artan imajını yaşadıkları deneyimlerle çeşitli alanlarda ifade etmişlerdir. Ancak günümüze dek bu alanda yapılan en kapsamlı çalışma Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı (TESEV) tarafından gerçekleştirildi. TESEV tarafından yapılan araştırmada Arabistan, Irak, Ürdün, Lübnan, Filistin, Mısır ve Suriye gibi yedi Arap ülkesinde 2006 kişiyle yapılan mülakat ile Türkiye’nin son dönemde bölgedeki algısı üzerine araştırma yapılmıştır. Bu araştırma sonucunda, Arap halkının Türkiye hakkında olumlu düşüncelere sahip olmadığı önyargısının aksine araştırmanın yapıldığı 7 ülkede de Türkiye’nin iyi bir imajının olduğu görülüyor. Türkiye %75 ile bölge genelinde hakkında en olumlu düşünülen ülkeler sıralamasında Suudi Arabistan’ın ardından ikinci sırada yer alıyor.(8) Ayrıca araştırmada son dönemde başta Gazze meselesi olmak üzere Türkiye’nin politikaları üzerinde sorular sorulmuş ve yine ankete katılanların büyük çoğunluğu bu politikaları olumlu bulduklarını belirtmiştir.
Dipnotlar: 1. http://www.haberturk.com/gundem/haber/519693-israille-60-yil-bitmeyen-gerilim, 01.06.2010 3. http://www.usakgundem.com/makale/63/mehmet-mühenned-olunca.html, 14.04.2010 4. http://ahmetdursun374.blogcu.com/ortadogu-ortadogu-nun-tarihi-yeniden-yaziliyormus/2849905, 16.01.2008 |
21 Ekim 2010 Perşembe
Son Dönem Türk–Arap İlişkilerinin İmaj Boyutu
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder